ÇÖKÜŞÜN AYAK SESLERİ…
Çok kötü günler, hatta yıllar geçiriyoruz. Ekonomik dengeler o derece bozuldu ki bu bozulma ahlakta, vicdanda bozulmaların önünü açtı. Baskıcı rejimlerin en son çare olarak başvuracağı baskı ve tehdit dönemine girdik.
Sürece bakalım sayısal olarak iktidar bloğu 2003 yılında yaklaşık 1756 belediye kazanmışken bugün geldiğimiz noktada 2019 seçimleri itibarı ile 576 belediyeye düştüler. Bu çöküş hızlanarak devam etmekte aslında. Çaresizlik yalanı kamçılamakta yetmez ise tehdide başvurulmakta.
Sürecin ana ekseni şimdilik ekonomik. Gözleri ekonomiden sağlıktan yaşam koşullarından uzaklaştırmak için siyaset kişi karalama kampanyaları ile başladı. Yine ülkede yaşayanları bölme, terörle işkillendirme kampanyaları düzenleme, eski yaraları deşme ve tam kamplaşma adına cumhuriyet değerlerine düşman grup, yapı ve teşkilatları en önde provoke etme yöntemlerini görmekteyiz.
Birkaç sorunu irdelemek istiyorum bu yazımda.
Hortlatılan OSMANLICILIK; Özellikle dinci kesimlerin ve devşirme politikacıların gündemde tutmalarının temelinde aslında direk cumhuriyet değerlerine düşmanlık yatıyor. Osmanlının çok dinli, çok uluslu ve çok dilli bir şahıs devleti olduğu malum. Parlamentosun da bile Türkler azınlıkta. Dinciler Osmanlı döneminde din adamları olarak askerlik yapmazlar vergi vermezler ve bol para kazanırlardı. Şimdi yine aynı hakları alma derdindeler. Tarikatlar tekrar medreselerini açma ve imtiyazlı sınıf olma çalışmalarını Milli Eğitim içinde bile yoğunlaştırmaya başladılar. Devşirmelere gelince bunlar ne Türk’tüler ne de Müslüman. İsim değiştirdiler din değiştirdiler ve siyasal olarak çoğu zaman dinci tarikat ve cemaatler içinde örgütlendiler. İşlerine gelmeyince de birbirlerini ispiyonladılar. Örneğin Oğuzhan Asiltürk’ün aslında adı Mihail olan bir ermeni vatandaşımız olduğunu açıklayıverdiler.
Şunu unutmayalım Osmanlı şahıs devleti yıkılıp milli devlet kurulduğunda ne Osmanlı memurları ne paşaları ne valileri ülkeden sürülmedi. Ülkeden sürülen düşmanla işbirliği yaptığı kesinleşmiş padişah ve yakın çevresi yanında 150 kişilik bir gruptu. Paşalar, vezirler, devlet erkanı, memurlar hatta elçilerimiz bile ya devşirme yada direk ermeni Rum ya da Yahudi kökenli insanlarımızdı.
Osmanlıcılık günümüzde ülkedeki kadim Türk halkını alevi ve Bektaşilerden başlayarak yok etmek ya da etkisizleştirmek olarak gündeme girdi. Bu olaylar yine parçala böl ve taraftarını büyüt anlayışını körükledi sadece. Ama artık ters tepiyor.
İkinci değineceğim husus MİLLİYETÇİLİK;
Günümüzde en çok erozyona uğratılan konuda bu. İşlerine gelince ırmağının akışına ölürüm diyen insanlar bu gün seslerini çıkarmamakla siyanürlü ırmakların toprakların en suskun unsuru oldular. Milliyetçiliği vatan topraklarını zehirlenmesinin önlenmesi olarak göremediler. İşgal edilen adalarımıza ses çıkaramadılar. Ülke dışında tek vatan toprağı Süleyman şah türbesinin olduğu araziyi bile savunmadılar. Hatta ve hatta ”ben her tür milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyen zihniyetle iş birliği yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Ne TC tabelalarının kaldırılmasına karşı çıktılar ne de andımızı kaldırmaktan pişman bile olmadılar. Türküm doğruyum çalışkanım demekten neden kaçtılar. Anlamakta zorlanıyor insan. Ülkemizde milliyetçilik siyasal İslam’ın dümen suyunda yok olma noktasında erimeye devam ediyor. Oysaki siyasal İslam’la milliyetçilik taban tabana zıt iki oluşumdur. Hatta savundukları Turan akımı bile Hunistanlı (Macaristanlı)Türk liderin ortaya attığı düşüncedir. Türklüğü sadece İslam’la birleştirmek olsa olsa akıl tutulmasıdır. Türkler dünyada bir çok dine sahip bir ulustur. Bugün Cermen alfabesinin bile Türk Kiril alfabesi olduğu ortaya çıkarılmıştır. Milli duygular ve günlerse yerini dini duygular ve günlere terk etti artık. Milli değerler bitti yerini sadece dini değerler aldı.
Üçüncü değineceğim konu YASALARIN ÇÖKÜŞÜ;
Maalesef demek zorunda olduğum bir konu yasa devletinden kişi devletine doğru yaşanan evrilmeyi çok tehlikeli buluyorum. Bakın Anayasa mahkemesi ile Yagıtayı bile birbirine düşürdüler ve ”ben hakemim” anlayışını sergilemeye başladılar. Bu ülke Anayasası olan ve anayasa ile yönetilen bir ülkedir. Anayasa herkesi bağlar sizler hakem değil Anayasal olarak geçici görev yapan devlet memurusunuz sadece. Yaptığınız icraatların Anayasaya uygun olup olmadığını Anayasa mahkemesi denetler gerekirse sizi kapatır. Sayıştay hesaplarınızı denetler Yargıtaysa sizi yargılar. Sizler bu süreçte neyin hakemisiniz?. Patagonya’da bile böyle saçmalık yok ve yaşanamaz. Ülkemde suçlar işleniyor sorumlular yargılanamıyor. Sokaklar Teksas oldu kadınlar öldürülüyor, tutuklama bile zor çoğu zaman. Çocuklar evlendiriliyor tecavüze uğruyor bir kereden bir şey olmaz ya da küçüğün rızası vardı deniliyor. Zina serbest oldu çok kadınla evliliklerin önü açıldı. Eve hırsız giriyor, yakalanıyor serbest kalıyor. Doktorlar darp ediliyor suçlular serbest.
Arkadaş yaz yaz sorunlar bitmiyor. Hele şu çevre felaketimiz. Yüzyılın çernobili. 2010 yılından beri bölgede arılar ölmüş, nehirler ve yapay balık havuzlarında balıklar ölmüş. Siyanür nehirlere ulaşma noktasında ki kayan topraklar toplanamazsa tekrar havuza, Ortadoğu bile tehlikede. Demokrasi ve yasalar normal işlese dönemin çevre bakanı ve enerji bakanı bugün açıkta olur ve mahkemeye çıkardı. Ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar. Yasa suçlu olarak ölen işçileri ve köylülere kurdurdukları şirketler yoluyla köylüleri tutukluyor.
Konu kamuoyunda yeteri kadar tartışıldığı ve halen tartışılmaya devam ettiği için tekrar etmiyorum.
Yazdıklarım buz dağının görünen yüzünden ufak parçacıklar sadece.
Çöktüler ve çökmeye devam ediyorlar, iktidarda kalmak uğruna oynanan oyunlar ve seçimlerdeki şüphelerimi bir sonraki yazımda ele alacağım. Herkes biliyor geminin karaya oturduğunu ve herkes biliyor zarların hileli olduğunu, herkes biliyor her konuda yalan söylendiğini; ben doğruyu söylesem ne fayda.
İyi bir hafta dileklerimle…