Reklam
Reklam

HER DİSİPLİN SUÇU İHRAÇ CEZASINI GEREKTİRMEZ…

Ulaş Demiray
Ulaş Demiray
  • 03.02.2025

Teğmenlerimize reva görülen ihraç uygulamasını nasıl değerlendirdiğimi soranlar oluyor. Uzatmadan söyleyeyim, çok acımasız ve çok yanlış bir karar… Elbette bunu laf olsun diye yazmıyorum. Ben de bir Harp Okulu öğrencisiydim. Yaşadığım örnekler var… İki ayrı örneği aşağıda paylaşacağım..

***

Harp Okulu çok sıkı disiplin uygulamaları ile tamamlanan bir süreçtir. Bu disiplin kişiliğimiz, hayallerimiz, özgürlüğümüz üzerinde çok büyük bir baskı oluşturur… Yanlış mıdır? Hayır… Askerlik bir salon mesleği değildir. Dayanıklılık, sebat ve mutlak itaat ister. Bu eğitim de öncelikle Harp Okulu’nda verilir..

Ne var ki 30 Ağustos mezuniyet törenlerinde ”Tören bitmiştir” komutu ile birlikte bu baskı bir anda ortadan kalkınca, ipi göğüslemenin coşkusu ile bazı disiplin kuralları da aşılabilir. “Atatürk’ün Askeriyiz” sloganı da atılabilir ya da hep beraber ”Erik dalı gevrektir” eşliğinde hep birlikte eğlenebilinir. O gün ayrıca, mezun olanların belki de ömür boyunca bir daha hiç göremeyecekleri arkadaşları ile buruk bir vedalaşma günüdür. Duygusal olarak, insan olarak ayrılığa isyan günüdür.

Askerlerin genç olamayacaklarına, duygusal olamayacağına dair bir askeri kural da yoktur. Kaldı ki her disiplin ihlali İHRAÇ ile cezalandırılmaz.. Bazen ceza olarak bir komutanın kaş çatması bile yeterlidir. Cezayı abartmak, intikama dönüştürmek asıl disiplin, hatta insanlık suçudur..

***

Aşağıda bizim dönemimizde (1967’de) işlenen 2 disiplin suçunun AĞABABASI sayılacak iki örnek olay aklı selim hoşgörülü amirlerimiz tarafından “Maaş katı cezası” gibi ufak tefek cezalarla, yani çok büyük bir hoşgörü ile kapatılmıştır.

(1) ANKARA GARI’NDA 200 TABANCA PATLIYOR…

Ankara’da Harbiye’yi bitirip subay olanlara geleneksel olarak verilen kılıç ve tabancalarımızı, İstanbul/Tuzla’ya, Piyade Okulu’na uğurlanmadan bir gün önce almıştık. Hepimize tabancalarla birlikte yanılmıyorsam 50’şer adet mermi de verilmişti. Yani Harbiye’deki son gecemizde 600’ü aşkın genç ve silahlı insanın bulunduğu koğuşlardan gelen mekanizma ve hatta yanlışlıkla patlayan silah sesleri ile kabuslu bir gece yaşadık. Ertesi gün Ankara Garı’nda özel trene yerleşip İstanbul’a hareket ettiğimiz anda ise bizleri uğurlayanlara (İçlerinde paşalar da vardı) yüzlerce tabancanın namlularından çıkan mermilerle veda ediyorduk. Ankara Garı neredeyse savaş alanına dönmüştü. Hemen garın bitişiğindeki Ulaştırma Bakanlığı’nın pencere camlarının pek çoğu da bizim bu “Mermili Veda”mızdan nasibini alarak kırılmıştı. Neyse ki trenin hareket saati çalışma saatleri içerisinde değildi. Bütün gece pek çok yerleşim yerinden geçerken tek tük de olsa tabanca atışları devam etti.

Gün ağardıktan sonra ise artık hedefli atışlara başlamıştık. Hedeflerimiz ıssız bucaksız arazideki ağaçlar, taşlar ve zaman zaman da hiçbir şeyden habersiz kendi halinde otlayan hayvancıklardı. Bu süreç bir kâbus gibi yaşandı. Sanırım o yıldan sonra tabanca dağıtımı, öğrenciler Harbiye’den ayrıldıktan sonra sınıf okullarında yapıldı.

(2) TUZLA PİYADE OKULU’NDA BİR EYLEM

(Harbiye’den sonra)Artık Subaydık ama Tuzla Piyade Okulu’nda 11 aylık bir eğitim sürecimiz daha vardı. Ülkede 1968 kuşağının hareketlendiği, üniversite işgallerinin, boykotların başladığı bir dönemdi. 1968 Gençliğinin doğru veya yanlış sürdürdükleri “Hak arama” eylemlerine biraz sempati, biraz da kızgınlıkla bakıyorduk. Kızıyorduk, çünkü Harp Okulu ve asker varken ülkeyi kurtarmak sivillere mi kalmıştı? Eğer ülkeyi kurtarmak gerekiyorsa, bunu yapması gerekenler askerlerdi, yani bizlerdik. Ama yine de “hak arama” konusunda Üniversiteliler gibi ve galiba onlara özenerek, bizler de kendi çapımızda bir eyleme girmeye karar vermiştik.

Piyade Okulu’nda subay öğrenciler yani bizler için o yıla kadar Cuma akşamından başlayan hafta sonu izinleri, Cumartesi öğleden sonrasına alınmıştı. Bu uygulamayı protesto bahanesiyle alınan karar gereğince, Cuma akşamı herkes topluca okulu terk edecek, Cumartesi günü hiç kimse okulda kalmayacaktı. Bu konuda alınan karar her kısımda tartışılıp oylanıyor ve hemen hemen oy birliği ile kabul ediliyordu.. Bu bir toplu isyandı . Sonuçta eylem sadece % 40’lık bir katılımla gerçekleşti. Neyse ki okul yönetimi olayı fazla büyütmek istemedi. Katılanlara basit cezalar verilerek kapatıldı..

Büyüklerin sivil de olsa, asker de olsa gençleri anlayabilmeleri, hoş görebilmeleri o dönemde mümkündü..

Ulaş DEMİRAY (BİR DÖNEME TANIK OLMAK VE KENDİMLE HESAPLAŞMAK 2) kitabından…

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ