Reklam
Reklam

14 MART TIP BAYRAMI

14 MART TIP BAYRAMI
  • 13.03.2025
Reklam

Özel Keşan Hastanesi Başhekimi Dr. Tayyar Tavşanoğlu, 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı.

Tavşanoğlu‘nun açıklaması şöyle:

“14 Mart deyince aklıma önce iki şanlı Türk Büyüğü gelir. Kanuni Sultan Süleyman’ın sağlık ile ilgili gazeli:

‘Halk için muteber bir nesne yok devlet gibi.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’

Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’

Kanuni, sağlığın ne kadar önemli olduğunu belirtirken Atatürk, Türk hekimlerinin değerini vurgular.

14 Mart Tıp Bayramı toplum sağlığı için emek veren hekimlerimiz, hemşirelerimiz, ebelerimiz, teknisyenlerimiz ve tüm sağlık çalışanlarımıza adanan ve onları onurlandıran özel bir gündür. Tarihine gelince: Başlangıcı Osmanlı İmparatoru Sultan II. Mahmut’un tarihimizde modern tıp eğitimini başlattığı Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adlı okulları Şehzadebaşında açmasına dayanır.

İlk Tıp Bayramı kutlaması ise 14 Mart 1919 tarihinde İtilaf Devletleri tarafından işgal edilen İstanbul’da gerçekleşmiştir. Mekteb-i Tıbbıye 3. sınıf öğrencisi Hikmet’in önderliğindeki tıp öğrencileri o gün işgale karşı protesto düzenlemiş, dönemin doktorları da onlara destek vermişlerdir. İşgal güçlerince sorgulanan bu genç tıbbiyeliler eylemlerine gerekçe olarak okullarının kuruluş yıldönümünü kutladıklarını belirtmişlerdir. Böylece Tıp Bayramı vatanseverlik ve bağımsızlık mücadelesinin simgesi olmuş ve tıp camiasının ulusal birlik ve dayanışma duygusunu yansıtan bir gün haline gelmiştir. Önceleri gün olarak kutlanan 14 Mart, 1976’dan itibaren sağlık çalışanlarınca hafta olarak kutlanarak çeşitli etkinlikler yapılmıştır.

Dünya Sağlık Örgütü erişebilir ve kaliteli sağlık hizmetleri sunumu sağlık çalışanlarının varlığı ve iyi çalışmasıyla yerine getirilebilirler. Doktorlar, hemşireler, teknikerler, paramedikler, eczacılar, yardımcı sağlık personeli gece gündüz demeden sağlık hizmetlerini yerine getirirler. Doğal afetlerde, salgın hastalıklarda, savaş ve acil durum durumlarda bu görev daha da zorlaşır. Sağlık çalışanları hayatlarını riske atarlar. Yakın geçmişte yaşadığımız COVİD-19 pandemisinde pek çok sağlık çalışanı hastalığa yakalandı ve hayatını kaybetti. Türk Tabipleri Birliği verilerine göre 2022 yılına dek Türkiye’de 543 sağlık çalışanı COVİD-19 sebebiyle yaşamını yitirdi. Dünya çapında ise bu sayı 80.000-100.000 arasında değişmektedir. Bu çarpıcı rakamlar sağlık çalışanlarının nasıl bir özveri ile çalıştığını göstermektedir.

Sadece afet zamanlarında değil normal dönemlerde de bir doktorun zamanında koyduğu doğru teşhis, bir hemşirenin şevkatle yaptığı bir pansuman, bir teknisyenin dikkatle yürüttüğü tetkik gibi hizmetler bir hastanın sağlığına kavuşmasını sağlar.

Sağlık çalışanları, koruyucu sağlık hizmetlerinden acil müdahalelere, cerrahiden rehabilitasyona kadar geniş bir yelpazede, toplumların daha sağlıklı ve huzurlu olabilmesi için adeta bir kale gibidir. Onlar sayesinde yeni doğan bir bebek hayata güvenle başlar, yaşlı bir insan şifa bulur, ağır yaralı bir kazazede yeniden ayağa kalkabilir. Kısacası, sağlık ordumuzun her bir neferi, üstlendikleri kutsal görevle hayatlarımızın ayrılmaz bir parçasıdır.

Beyaz önlüklerin ardında, çoğu zaman görünmeyen fedakarlıklar ve katlanılan güçlükler vardır. Her şeyden önce, sağlık sektörü doğası gereği yoğun ve stresli bir çalışma ortamıdır. Doktorlar ve diğer sağlık personeli, artan hasta talebi ve ağır iş yükü altında uzun çalışma saatleri boyunca görev yaparlar. Mesai kavramının çoğu zaman anlamını yitirdiği, gece nöbetlerinin, hafta sonu veya bayram demeden süren çalışmaların sıkça yaşandığı bir tempoda hizmet verirler. Bu uzun çalışma saatleri, sürekli değişen ve kritik kararlar almayı gerektiren koşullarla birleştiğinde, sağlık çalışanlarının fiziksel ve zihinsel sağlığını zorlayan bir etken haline gelmektedir.

Özellikle salgın dönemlerinde ve acil durum hallerinde, mevcut alt yapının tümüyle zorlandığı, sağlıkçıların koruyucu ekipman eksikliği ile bile karşılaşabildiği durumlar hafızalarımızda tazedir. Tüm bu koşullara rağmen sağlık çalışanlarımız, ‘önce insan’ diyerek imkanları sonuna kadar zorlamakta, gerektiğinde mucizeler yaratarak görevlerini yerine getirmektedir.

Bütün bu süreçlerde maruz kaldıkları yüksek stres, duygusal yıpranma ve hatta zaman zaman toplum içinden gördükleri şiddet veya saygısız muamele, mesleklerinin ne denli zor olduğunu bir kez daha gösterir. Yine de onlar, Hipokrat Yemini’ne sadakatle, mesleki ve insani değerlerinden ödün vermeden hizmet etmeye devam ederler. Bu uğurda yaşadıkları kişisel zorlukları çoğu zaman meslek aşkıyla göğüsler, ailelerinden ve sevdiklerinden feragat ederek toplumun sağlığını kendi mutluluklarının önüne koyarlar. Tüm bu zorluklar karşısında sağlık çalışanlarının en büyük motivasyonu insanların sağlığına kavuştuğunu, hayatların kurtulduğunu görmenin verdiği manevi tatmindir. Bir hastanın teşekkür dolu bakışı, bir bebeğin sağlıklı doğum çığlığı, bir yaralının yeniden yürümesi… İşte bu sonuçlar, sağlık personelinin çektiği tüm yorgunluğun, uykusuz geçen gecelerin ve yaşanan stresin en büyük ödülüdür. Onlar ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ düsturunun sağlık alanındaki temsilcisidir. Toplum olarak bize düşen ise, bu kahramanların şartlarını iyileştirmek, onlara hak ettikleri çalışma ortamını ve değeri sağlamak, mesleklerini icra ederken kendilerini güvende ve huzurlu hissetmelerini temin ermektedir.”

Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ