BİLİMİN GÖZARDI EDİLMESİ
Dış cephesi tamamen cam olan binada bir çizik dahi oluşmamış, betonarme denilen binalar, kumdan kale gibi yerle bir olmuşsa, sonuç: Bilimin gözardı edilmesinden başka bir sözcükle açıklanamaz.
Son günlerin en çok konuşulan sözcüğü: Kahramanmaraş ili Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde, dokuz saat arayla meydana gelen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin yaralarının sarılmasıdır. Deprem sonrası yaraları sarmak yerine, o yaraların oluşmasını önlemek için önceden tedbirler alsak, daha iyi olmaz mı? Bunun birinci adımı; yapılacak binaların bilime uygun olarak ve depreme dayanıklı şekilde inşa edilmesidir. İkinci adım ise deprem olduktan sonra yapılacakların önceden planlanmasıdır. Deprem toplanma alanlarının, kurtarma faaliyetinde bulunacakların önceden belirlenmesi, koordine olunması çok önemlidir.
Keşan’da, Mimarlar Odası temsilcisi birisi sosyal medyada: “Doğal afet anında Keşan’da toplanma alanlarını bilmiyorum. Bilenler lütfen topluma bilgi verebilir mi? Teşekkür ederim.” diye bir ileti paylaşıyor. Bir arkadaşı da: “Hastane Caddesi Platin Kahvesi’nde buluşulacak.” diye yanıt veriyor. Kale Bayırı’nı, Siğilli Ovası’nı, stadyumu, mezarlıkları, Cennet Bahçesi’ni, Zati Bey’in Korusu’nu gösterenler bile var.
Belediye Başkanımız, Platin’in Kahvesi’ni toplanma alanı olarak gösteren arkadaşı aramış. Arkadaş da; “Toplanma alanlarını ben de bilmiyorum” deyince Başkan, Lise Bahçesinin toplanma alanı olduğunu söylemiş. Oysa Keşan Belediyesi sitesine girdiğinizde, Lise Bahçesinin toplanma alanı olmadığını görürsünüz. Yani başkan da bu alanları bilmiyor.
Keşan’da depremde toplanma alanları arasında, Cumhuriyet Mahallesi Semt Sahası da var. Oysa aynı semt sahasında, Merhum Polis Memuru Erol Elmas Semt Sahası yazan ikinci bir tabela da var. Toplanma alanları; bina olmayan boş bir alan olmamalıdır. Deprem sonrası toplananlara hizmet verecek bir alt yapı var mı?
Bilimi gözardı edip dini ön plana çıkarmakta dünyada öncüyüz. Deprem; kader veya fıtrat sözcükleriyle anlatılamaz. Uhrevi yaşam konusu olan dini, dünyevi yaşam konusuna kurban etmesek olmaz mı? Bilimin gözardı edildiğine örnek mi istiyorsunuz? Buyurun.
İddiaya göre, Diyanet ve Gençlik başlıklı kitabın bir bölümünde şöyle bir ifade var:
Eğitime ayrılan bütçeye bakın. Neredeyse Diyanet kadar bütçesi var okulların. Boşa giden bir para… Bu eğitim işinin mantığı nedir? Çocuklar buraları bitirecek, mühendis olacak, telefon yapacak değil mi? Zaten telefon var piyasada. Saçmalığa bakar mısınız?! Araba yapılacaksa zaten süper yabancı arabalar var. Fasulye yetiştirilecekse Çin’de daha ucuzu var. Yani eğitime para harcayacağımıza, arabaydı, telefondu bunları yabancılardan almak daha mantıklı değil mi? Bu şekilde dinimiz bize kalır.
Tam; olmaz böyle bir şey demeye hazırlanıyordum ki, günümüz iktidarı, bu söylemi kanıtlarcasına bir uygulamaya imza atıyor. Depremzedelerin konut ihtiyacını gidermek üzere, üniversiteleri yıl sonuna kadar kapatıyor, öğrenci yurtlarını depremzedelere konut olarak açıyor. Yani; depreme dayanıklı binalar üretecek mühendislik, depremde yaralananları tedavi edecek doktorların yetişeceği tıp fakülteleri öğrencilerini; yaparak, yaşayarak öğrenecekleri uygulamalardan mahrum bırakıyor. Okullar kapalı olsa eğitim ne güzel yönetilir değil mi?
Oysa Türkiye’de, 750 bini İstanbul’da olmak üzere, bir milyondan fazla boş konut varmış. Bu konutların, rant için boşta tutulduğu iddia ediliyor. Devlet bu binalardan faydalanamaz mı?
1999 Gölcük ve Düzce depremlerinde 30 bin civarında vatandaşımız ölmüş, Veli Göçer adlı bir müteahhit günah keçisi ilan edilmiş, cezaevine konulmuştu. Aldığı hapis cezasını çekerek belki de aramıza katılarak aynı işine yine devam etti. Bu depremde, belki günah keçileri biraz çoğalacak, ama sonucun o depremden farklı olacağını düşünmüyorum. 99 depreminde müteahhitlere açılan 2100 davanın 1800’ü affa uğramış, 300 davada ise verilen cezalar ertelenmiş.
Bilimin gözardı edilmesine çarpıcı bir örnek daha: Deprem bölgesine, özel giysileri ile dikkat çeken bir Japon kurtarma ekibi de gelmiş. Giysilerin dirsek kısmında bir apolet ve apoletin üzerinde Atatürk fotoğrafı var. Fotoğrafın üzerinde: “Bizim maviye olan sevdamız, Selanik’de açılan bir çift mavi gözle başladı.” yazıyor.
Günümüz Türkiyesi’nde, Atatürk’e hakaret edenlerin sırtı sıvazlanırken, Japonlar’ın “Hayatta en hakiki mürşit bilimdir, fendir.” diyen Atatürk’ü rehber almasının sonucu nedir diye mi sordunuz? Bizler, deprem olduğunda kader, fıtrat diye ağlaşıp, enkaz altından depremzedeleri çıkarmaya çalışırken Japonlar, 8-9 şiddetindeki depreme meydan okuyorlar.
Deprem bölgesindeki yıkılması muhtemel 294 bin konuta, daha birkaç yıl önce imar barışıyla oturma izni verilmesi, bilimin gözardı edilmesi değilse nedir? Daha ne yazayım?
Saygılarımla. 18.02.2023 Mehmet USLU– Emekli öğretmen
- HEM MEYDANI HEM YOLU, İKİSİ DE DEFOLU - 29 Mart 2024
- PROJELER MEZARLIĞI KEŞAN - 24 Mart 2024
- İFTİRA DEĞİL, GERÇEK… - 17 Mart 2024
- VATANDAŞIN DERDİ GEÇİM, İKTİDARIN DERDİ SEÇİM - 10 Mart 2024
- 31 MART 2019’DAN 31 MART 2024’E - 3 Mart 2024
- YANLIŞLARLA DOLU OLAN KİTAPLAR - 18 Şubat 2024
- KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ - 11 Şubat 2024
- DESTANIN HÜSRAN SAYFALARI - 27 Ocak 2024
- MECBUREN MECBUREN MECBURİYETTEN… - 14 Ocak 2024
- BİR YOL HİKÂYESİ - 6 Ocak 2024