DOĞANIN İNTİKAMI
Geçen haftaki yazımda, Kahramanmaraşlı Yüksek Mimar Bülent Berksan’ın, Garamaraj diye anılan bölge için halkı uyararak: “Buradan uzak durun, buraya tek katlı kulübe bile yapmayın” dediğini, 1989 sonrası göreve gelen Refah ve AKP’li belediye başkanlarının da: “Kaderden kaçılmaz mülk Allah’ındır, istediğiniz yere inşaat yapabilirsiniz” dediğini ve sonucunun günümüzde ortaya çıktığını yazmıştım.
Devlet Televizyonu TRT’de “CAN VEREN PERVANELER” adlı program yapan Avukat Hayati İnanç: “Allah, mümin kullarından dert eksik etmez. Çünkü dertler, müminin pişmesini, çamurluktan tuğlalığa, betonluğa geçmesini, böylelikle, yağmurdan, soğuktan zarar görmemesini sağlar” demiş. Oysa deprem bölgesinde, Hayati İnanç’ın betonlaşmasından söz ettiği insanlar; beton altında kalarak soğuktan, deprem sonrası da yağan yağmurdan dolayı hayatını kaybetti.
Günümüz iktidar siyasetçileri de başımıza gelen her felaket sonrası “Kader, fıtrat” söylemini kullanıyor. Kutsal kitap Kur’an’ın Şura Suresi 30. Ayetinde ise: “Başınıza gelen her musibet; sizin kendi ellerinizle yaptığınız şeyler yüzündendir” yazıyor. Demek ki afetin; Allah’ın mümin kullarına dert vermesi ile bir ilgisi yokmuş.
45 gün kadar önce büyük bir deprem oldu. 24 yıl önceki Gölcük depreminde olduğu gibi yine “MİLAT OLSUN” dedik. Depremin vurduğu bölgeyi bir de, yağan yağmur sonrası sel felaketi vurdu. Deprem çadırlarını su bastı, konteyneri sel aldı. 3-4 ay önce açılışı yapılan Şanlıurfa’daki Köprülü Abide Kavşağı ile onlarca evin zemin katları su altında kaldı. 20’ye yakın can kaybı yaşandı.
Köprülü kavşak; bir alt yapı inşaatıdır. Altyapı; iğneyle kuyu kazmak, üst yapı; badana boya yapmaktır. Altyapının, alt yapısı dikkate alınmamış ki, gelen yağmur suları bir felâkete yol açmış. Basına yansıyan bilgilere göre köprülü kavşak projesi övgülerin yanında ödül de almış. Bu nasıl bir mühendislik projesidir ki; yağmur suları 5 metre yüksekliğindeki köprünün tavanına kadar yükselmiş. Yine, nasıl bir şehirleşme projesidir ki; yollardan akan sular, yol kenarındaki binaların zemin katlarını tamamen su altında bırakmış.
Trakya’daki Yıldız Dağı’ndan doğan Ergene Nehri, Edirne İli Uzunköprü İlçesi yanından geçip, Meriç İlçesi sınırları içinde Meriç Nehri ile birleşir ve Ege Denizi’ne dökülür. Ergene Nehri’nin nehir yatağı; birçok yerde 10-15 metre civarındadır. Ama bütün nehirler gibi Ergene de aşırı yağmurlar sonucu taşabilir, çevresine zarar verebilir. Edirne Erkek Öğretmen Okulunda okuduğum 1964-67 döneminde Ergene Nehri’nin Uzunköprü yakınlarında taştığını ve korkulacak bir hızda aktığını hatırlıyorum. Ama Uzunköprü İlçesi’ne zarar verdiğini hiç duymadım, görmedim. Neden mi?
Ergene’nin üzerine 1427-1443 yılları arasında; Mimar Muslihiddin Usta yönetiminde, dünyanın en uzun taş köprüsü yapılmış. 174 kemerli gözden oluşan köprünüm uzunluğu: 1270 metre. Yani, normal yatağı 10-15 metre olan nehre; 1270 metre uzunluğunda köprü inşa edilmiş. Bugünkü rant zihniyeti; derelerin üzerine göstermelik köprü yapmasından vazgeçtik, derelerin içine inşaat izni vermişler. Ondan sonra da; bir afet yaşandığında bizi yönetenler: “Kaderden kaçılmaz” diyorlar.
Neredeyse son bir buçuk aydır, akşam felâket haberleriyle yatıyor, sabahları da yine felâket haberleriyle uyanıyoruz. Deprem yaratan fay hattı toprağın altında, sel oluşturan dere yatağı toprağın üzerindedir. Bilime inanan insanoğlu, yer altındaki fay hattının vereceği zararı da, yer üzerindeki dere yatağının vereceği zararı da önceden hesaplayıp, önlem almasını bilmiştir. Bilimi gözardı eden insanoğlu da; her felaket sonrası; ölenlere rahmet, yaralılara acil şifalar dilemiş, kaderine razı olup, bir sonraki felâkette aynı cümleleri kurmak üzere, yaşamaya devam etmiştir.
Ne diyordu Kutsal Kitap Şura Suresi 30. Ayette: ““Başınıza gelen her musibet; sizin kendi ellerinizle yaptığınız şeyler yüzündendir”
Kahramanmaraş’ta; Ahır Dağı’ndan inen kar ve yağmur sularının etkilediği yumuşak zemin üzerine kendi ellerimizle inşaat yapmışız. Şanlıurfa’da; Karakoyun Deresi’nin yatağına, yine kendi ellerimizle bir köprülü kavşak ve binalar inşa etmişiz.
Atalarımz: “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” demiş. Deprem de, sel de bir doğa olayıdır. Doğa olaylarında oluşacak afet riskini en aza indirmek için önceden tedbir almak zorundayız. Deprem uzmanları yıllarca, meteoroloji uzmanları günlerce uyarılarda (nasihatlerde ) bulunmuş. 1999 Gölcük ve Düzce depremlerini, daha sonraki yıllarda Elazığ ve İzmir depremini yaşamışız. Kastamonu, Sinop ve Bartın İlleri’nde 2021 yılı Ağustos ayında yaşanan sel felâketi hâlâ hafızalardadır.
Biz; ne nasihatten ne de musibetten ders almamışız. Doğanın bir düzeni vardır. Bu düzeni bozarsan, fay hattına, dere yatağına bilim dışı inşaat yaparsan; gün gelir doğa intikamını alır. Başka söze gerek var mı?
ÇANAKKALEZAFERİ’NİN 108. YILI KUTLU OLSUN.
Saygılarımla. 18.03.2023 Mehmet USLU– Emekli öğretmen
- HEM MEYDANI HEM YOLU, İKİSİ DE DEFOLU - 29 Mart 2024
- PROJELER MEZARLIĞI KEŞAN - 24 Mart 2024
- İFTİRA DEĞİL, GERÇEK… - 17 Mart 2024
- VATANDAŞIN DERDİ GEÇİM, İKTİDARIN DERDİ SEÇİM - 10 Mart 2024
- 31 MART 2019’DAN 31 MART 2024’E - 3 Mart 2024
- YANLIŞLARLA DOLU OLAN KİTAPLAR - 18 Şubat 2024
- KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ - 11 Şubat 2024
- DESTANIN HÜSRAN SAYFALARI - 27 Ocak 2024
- MECBUREN MECBUREN MECBURİYETTEN… - 14 Ocak 2024
- BİR YOL HİKÂYESİ - 6 Ocak 2024