DUMLUPINAR ÇELİK MEZAR
1953 yılında serin bir bahar akşamı, 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece tatbikat dönüşü su üstünden seyrederken, saat 2.10 sularında Çanakkaleli Boğazı’ında ki Nara Burnu açıklarında, İsveç yük gemisi Nabuland ile çarpıştı. Yoğun sisli ve görüş mesafesinin çok düştüğü rüzgarsız boğazda yük gemisi, Dumlupınar’ın baş torpido dairesinin sancak tarafından ağır hasar vererek sulara gömülmesine sebep oldu.
Kuzey buz denizlerinde şiddetli buz katmanları için güçlendirilmiş olan yük gemisinin çarpmasıyla birlikte Dumlupınar’da önde büyük bir yarık oluştu ve deniz altı dakikalar içinde suya battı. Çarpışmanın şiddetiyle Dumlupınar’ın güvertesinde keşif ve gözlem için bulunan 8 kişi denize düştü. 8 kişiden 2’si yük gemisinin pervanesine takılarak can verdi, biri boğularak yaşamını yitirdi.
Yük gemisi hemen demir atıp yardım çağrısı göndermeye başlasa da iletişimin sınırlı olduğu o yıllarda maalesef çağrısına yanıt alamadı.
Bu sırada motor arızası nedeniyle Dumlupınar’ın arkasında kalan diğer denizaltımız olay yerinden 25-30 dk sonra geçerken yük gemisinin dümenini bozulmuştur diye devam etmişti.
Denize düşen 5 kişi, yük gemisi filikaları ve sabah olay yerine gelen Gümrük motoru sayesinde kurtarıldı ve Deniz hastanesine götürüldü.
Dumlupınar Denizaltısı. Öylesine hızlı batmıştı ki geminin içindeki 81 kişiden yalnızca 22’si kıç kısımdaki torpido dairesine sığınarak kapakları kapatabilmişti. Burada mahsur kalan 22 kişi battı şamandırasını su yüzüne fırlattı ve gün doğarken balıkçı tekneleri bunları görüp haber verdiğinde gümrük motoru olay yerine gelerek ilk teması kurdu. Gümrük Motorunun ikinci çarkçısı Selim Bey şamandıradaki ahizeyi kaldırarak ve “Alo” diyerek cevap bekledi. Denizaltıdan cevap veren Astsubay Selami Özben ‘elektriğin kesik olduğunu, geminin sancak tarafına 15 derece yatık olduğunu, kıç torpido dairesinde 22 kişi olduklarını bildirdi.’ Yukarıdaki telefon ucundan Selim bey kurtarma işleminin hemen başlayacağını, endişe etmemelerini, oksijeni idareli kullanmalarını tavsiye ederek ahizeyi kapattı. Haberi alan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı, Oramiral Fahri Korutürk, İstanbul Deniz Kuvvetleri üssünden Çanakkale’ye doğru yoldaydı.
Bu sırada gece yanlarından geçerek Marmara’da ilerleyen diğer denizaltımız da derhal geri dönüp yardıma geldi.
Saat 11.00 sularında Kurtaran gemisi olay yerine vardı. Kurtaran gemisindeki büyük Çan böyle kazalarda çok önemli bir koruma ve kurtarma unsuru olarak umut vermişti. 72 saat boyunca çalışmalar durmaksızın sürdü. Fakat boğazdaki şiddetli akıntı nedeniyle çalışmalar sonuçsuz kalıyordu. Akıntı nedeniyle deniz altıya ulaşmak çok zor olsa da kurtarma dalgıçları vurgun yeme riskine rağmen defalarca denemeler yapıyordu.
1950 yıllarında su altı kurtarma teknik altyapısı oldukça yetersizdi. Olay yerine ulaşan ikinci deniz altı kaptanı kurtarma şamandırasından tekrar iletişim kurdu. ‘Merak etmeyin, oksijeninizi idareli kullanın, sigara içmeyin, Kurtaran gemisi burada, hepinizi oradan çıkaracağız’
Aralıksız süren çalışmalar sonrasında şiddetli akıntı nedeniyle denizaltıya ulaşılamadı, bu arada son telefon bağlantısında solunum sıkıntısı, oksijen yetmezliği bulguları giderek ağırlaşıyordu. Yukarıdan son emir geldi, ‘konuşmak, türkü söylemek ve hatta sigara içmek serbest, hakkınızı helal edin’
Ah, bir ataş ver, cıgaramı yakayım
Sen sallan gel, ben boyuna bakayım
Uzun olur gemilerin direği
Çatal olur efelerin yüreği
Ah, vur ataşı gavur, sinem ko yansın
Arkadaşlar uykulardan uyansın
Uzun olur gemilerin direği
Çatal olur efelerin yüreği
İşte bu son iletişimden sonra söylendiği anlatılan bu türkünün kahramanları Çanakkale açıklarında yıllardır sessizce yatıyor.
Çanakkale’den geçerken bu sularda kahramanca can verenleri anmayı unutmayın.
Bu toprakları canlarını vererek bize Vatan yapanları saygı ve minnetle anıyorum.