“KADINIMIZ ATATÜRK CUMHURİYETİ’YLE ÖZGÜRLEŞMİŞTİR”
Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Keşan Şubesi Başkanı Av. Nilüfer Erk Oğuz, bugün yaptığı açıklamada, “Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemeli, ancak Sözleşmenin 72. maddesine dayanarak, söz konusu madde ve ifadelerde değişiklik yapılması için bir an önce Avrupa Konseyi’ne başvurmalıdır.” dedi.
Erk Oğuz, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesiyle, toplumlara cinsellik karmaşası dayatarak aile kurumunu ve toplumsal değerleri örselemek ve ulus devletleri güçsüzleştirmek isteyen emperyalizmin içimizdeki neoliberal uzantılarına büyük bir çığırtkanlık alanı açacağını dile getirdi.
Nilüfer Erk Oğuz‘un açıklaması şöyle: “Kadınlarımızın yüzyıllar öncesinde Anadolu’da başlayan, 1908 Hürriyet Devrimiyle atılım yapan, Kurtuluş Savaşımızda elde cephane savaşmaya kadar varan ve Cumhuriyetin kurulmasıyla zirveye taşınan yükselme mücadelesinin itici gücü, bu toprakların kadına büyük değer veren kadim gelenekleridir. Cumhuriyet devrimleri de bilincimize işlemiş olan kadının yüceliği anlayışının elverişli zemininde hayata geçirilmiş ve daim olmuştur.
Cumhuriyetimiz, kuruluşundan bu yana kadının yasalar önünde erkekle eşitlenmesi ve toplum yaşamında kadın erkek ayrımcılığının ortadan kaldırılması için birçok Batılı devletten önce gerekli yasal ve sosyal düzenlemeleri hayata geçirmiştir. Uluslararası toplumda kadına yönelik ayrımcılık ve şiddete karşı mücadele çalışmalarına ve varılan anlaşmalara en önde katıldığımız da bir gerçektir.
Bütün karşı çabalara rağmen, kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulanan ve kadının fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan Kadına Yönelik Şiddet, kültürel, ekonomik, coğrafi sınır tanımaksızın tüm dünyada ve ülkemizde görülmeye devam etmektedir. Bu bağlamda 2011 yılında hazırlanan ve imzaya açılan <Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi>ne (İstanbul Sözleşmesi) Türkiye de taraf olmuştur. 2012 yılında da, kadına yönelik şiddetle mücadelede yetersizliği görülen 4320 sayılı Ailenin Korunması Kanununun yerine 6284 sayılı <Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun> çıkarılmıştır. 6284 sayılı kanunun hazırlanmasında anayasamız ile Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle İstanbul Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınmıştır.
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik ve aile içi şiddete karşı mücadelede önemli ilerlemeler sağlayan 6284 sayılı kanunumuzun çıkarılmasında esas alınan metinlerden birisi olarak olumlu işlev görmüştür. Bununla birlikte, <Kadına, sadece kadın olduğu için uygulanan şiddete> karşı mücadeleyi konu almış gözüken İstanbul Sözleşmesi’nin, şiddeti önleme ekseninde, bu kadim sosyolojik gerçeğin dışında kalan <cinsel yönelim, cinsel kimlik> gibi kavramları ve <azınlık olma> statüsünü de kapsamına aldığı gözden uzak tutulmamalıdır.
Sözleşmede yer verilen bu kavramların taraf devletler üzerinde baskı unsuru oluşturacağı, Sözleşmenin taraf devletlerde ne şekilde uygulama yenilikleri getirdiğini izlemekle görevli uzmanlar grubunun Türkiye için hazırladığı 2018 değerlendirme raporunda açıkça görülebilmektedir. Uzmanlar grubu raporu, sözleşmedeki cinsel yönelim-cinsel kimlik ve azınlık (etnisite) kabulünü gerekçe göstererek Türkiye’deki uygulamaları eleştirebilmekte ve <düzeltmeler> önermektedir.
Türkiye ise 6284 sayılı kanunu, Sözleşmedeki toplumsal dokumuza ve ulus devlet bütünlüğümüze uymayan ifadelerin hiçbirine yer vermeyerek milli vasfımıza uygun şekilde hazırlamıştır. Keza, Aile Bakanlığınca, Türkiye’nin taraf olduğu diğer uluslararası sözleşmeler ve İstanbul Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak hazırlanan <Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planları>nda da bu kavramlar geçmemektedir.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, toplumlara cinsellik karmaşası dayatarak aile kurumunu ve toplumsal değerleri örselemek ve ulus devletleri güçsüzleştirmek isteyen emperyalizmin içimizdeki neoliberal uzantılarına büyük bir çığırtkanlık alanı açacaktır. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemeli, ancak sözleşmenin 72. maddesine dayanarak, söz konusu madde ve ifadelerde değişiklik yapılması için bir an önce Avrupa Konseyi’ne başvurmalıdır.
Kadına yönelik ve aile içi şiddetin önlenmesinde yürütülen mücadelenin dayanağı iç hukukumuzdur. Kadınımızı anayasamız, medeni hukukumuz, ceza hukukumuz ve 6284 sayılı kanunumuz korumaktadır. Bu nedenle <İstanbul Sözleşmesi Yaşatır> sloganı, Cumhuriyet devriminin ve ülkemizde bugüne kadarki kadın mücadelesinin çok önemli kazanımlarını, keza 6284 sayılı kanunun önemini ve gücünü yadsıyan, kendi gücümüze güvensiz bir söylemdir. Kadına yönelik ve aile içi şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesinde, dört elle savunmamız ve sarılmamız gereken 6284 sayılı kanunun eksikliklerinin giderilip etkili şekilde uygulanmasıyla önemli mesafe alacağımız açıktır.
Kadına yönelik şiddetin kökleri çok eskilere, binlerce yıl önce insanlığın sınıflı topluma geçişiyle başlayan <insanın birbirine ve erkeğin kadına tahakküm etme> olgusuna dayanmaktadır. İki asır önce başlayan mücadelelerin sonucunda kadın ve erkeğin yasalar önünde eşit kılınması, bu insanlık sorununun tamamen aşılmasında yeterli olmamıştır ve kat edilecek yolumuz vardır. Kadınlarımız için ışığın kaynağı, büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşama geçirdiği fakat karşı devrimle zayıflatılmış olan Cumhuriyet programıdır. Kadınlarımız ancak Atatürk Cumhuriyeti’nin tam bağımsız, halkçı, laik, devrimci programının yeniden iktidarlara yön vermesiyle hayata geçecek olan kadın-erkek eşitliğini özümsemiş toplumumuzda eğitimli, üretken, başı dik, onurlu bireyler olarak yerlerini alabileceklerdir.
Cumhuriyet Kadınları Derneği kadına yönelik ve aile içi şiddete karşı mücadeleyi, erkeklere karşı değil, kadın – erkek birlikte yürütülecek ve bir yandan 6284 sayılı kanunun daha etkili uygulanması, diğer yandan kadınımızın eğitimsizlikten ve ekonomik bağımlılıktan kurtarılarak üretimde, yönetimde ve hayatın her alanında özgücü ile yer alması mücadelesi olarak görmektedir.
Biz diyoruz ki;
Kadınımız Atatürk Cumhuriyeti’yle özgürleşmiştir. Kadınımızı Atatürk Cumhuriyeti Yaşatır!”