Reklam
Reklam

KEŞAN EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU: “ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ, HALKIN İRADESİ YOK SAYILAMAZ!”

KEŞAN EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU: “ÖZGÜR BASIN SUSTURULAMAZ, HALKIN İRADESİ YOK SAYILAMAZ!”
  • 10.02.2025
Reklam

Keşan Emek ve Demokrasi Platformu tarafından “Özgür basın susturulamaz, halkın iradesi yok sayılamaz!” başlıklı yazılı bir açıklama yapıldı.
Son dönemde özgür basına yönelik baskıların, sansür uygulamalarının ve hukuksuz müdahalelerin kaygı verici boyutlara ulaştığına dikkat çekilen açıklamada, “Yandaş medya dışında kalan bağımsız haber kaynakları, yüksek para cezaları, kanalların karartılması, gazetecilerin tutuklanması ve gözaltılarla sistematik bir yıldırma politikasına maruz bırakılmaktadır. Bu uygulamalar, halkın haber alma hakkına açık bir saldırı niteliğindedir.” denildi.
Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Son yıllarda tutuklanan ve gözaltına alınan gazetecilerin sayısı giderek artarken, halkın haber alma özgürlüğü ciddi bir tehdit altına girmiştir. Muhalif veya yandaş olmayan basın kuruluşları, keyfi cezalar ve yargı baskılarıyla susturulmaya çalışılmakta, milyonlarca liralık para cezalarıyla yayıncılık faaliyetleri fiilen durdurulma noktasına getirilmektedir. Bağımsız gazeteciliğe yönelik bu sistematik saldırılar, yalnızca basın mensuplarını değil, doğrudan halkın gerçeklere erişim hakkını da hedef almaktadır. Bilgi edinme özgürlüğünün ortadan kaldırıldığı bir toplumda, otoriterleşme kaçınılmazdır.
Basın özgürlüğü demokrasinin temel taşlarından biridir. Gerçeklerin üstünü örtmek, toplumu gündem dışı sahte bir iyimserliğe hapsetmek, medyayı susturarak halkın sorunlarını görünmez kılmak otoriter rejimlerin temel taktiklerinden biridir. İşsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı ve yüksek enflasyon gibi yakıcı sorunlarla boğuşan toplumun tepkisini bastırmak için medya üzerinde kurulan bu baskılar kabul edilemez.
Totaliter rejimler, muhalefeti susturup kendi yalanlarıyla sahte demokrasi söylemlerini sürdürmek için her yolu denerler. Hileli seçimler düzenler, muhalif gazeteci ve medyayı susturur, her iyi şeyi kendilerine, her kötü gidişatı ise muhalefete mal ederek yandaş kanallar ve medya aracılığıyla algı yönetimi yaparlar. Bu çabaların bir parçası olarak, binlerce kişiden oluşan trol ordularıyla sosyal medyada adeta terör estirirler. Her yalanın ardından daha büyük yalanlar gelir.
İktidara karşı toplumun geniş kesimlerinin ortak bir sembolü haline gelen Gezi eylemleri, bu baskıcı politikaların bir parçası olarak hedef alınmıştır. Geçmişte Gezi olaylarının ortasında Taksim’de destek açıklaması yapan ve bugün iktidarın yanına sığınan partiler de unutulmamıştır.
Bu tür baskıcı rejimler, muhalefeti susturmak ve kendi iktidarlarını sürdürmek için her türlü yolu denemekten çekinmezler. Ancak toplumun hafızası güçlüdür ve gerçekler er ya da geç ortaya çıkar.
Ancak baskılar sadece basınla sınırlı kalmamaktadır. Halkın iradesine yönelik müdahaleler hız kazanmış, seçimle gelen belediye başkanları hukuksuz biçimde görevden alınarak yerlerine kayyım atanmıştır. 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile resmiyet kazanan kayyım uygulaması, aslında yeni bir yöntem değildir. Bu anti-demokratik uygulamanın kökleri 1980 askeri darbesine kadar uzanmaktadır. Darbe sonrası, diğer kamu kurumları gibi belediyeler de sistematik bir tasfiye sürecine maruz kalmış, İçişleri Bakanlığı tarafından birçok belediye başkanı siyasi gerekçelerle görevden alınarak yerlerine kayyım atanmıştır.
Son 10 yılda kayyım atamaları 147 belediyeyi etkileyerek Türkiye’de yerel yönetimlerin şekillenmesinde belirleyici bir faktör haline gelmiştir. 2016’dan itibaren artan kayyım atamaları, yalnızca yerel yönetimlerin işleyişini değil, seçim süreçlerini de etkilemiş; milyonlarca seçmenin iradesi yok sayılmıştır. Seçimle kazanılan belediyelerin el değiştirmesi gerekirken kayyım politikaları, halkın sandıkta verdiği kararları işlevsiz hale getirmiştir.
Oysa demokratik bir yönetimde yerel seçimlerin anlamı nettir: Halk kimi seçtiyse, yönetimi o üstlenir! Belediye başkanlarının görevden alınması gerekiyorsa, yerine geçecek isimleri belirleme yetkisi kayyım atamalarıyla değil, belediye meclisleri aracılığıyla sağlanmalıdır. Kayyım uygulamaları sadece hukuki bir sorun yaratmakla kalmamakta, aynı zamanda halkın seçme ve seçilme hakkını açıkça gasp ederek totaliter bir yönetimin önünü açmaktadır.
Bu noktada, özgürlük ve demokrasiye inanan tüm kesimlerin birlikte hareket etmesi, basın özgürlüğünü savunması ve halkın iradesine sahip çıkması hayati önem taşımaktadır. Gerçeklerin üzerini örtmeye çalışanlara karşı, gerçeği haykırmaya devam edeceğiz!
Özgür basın susturulamaz! Halkın iradesi gasp edilemez!”

Reklam
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ