ÖZDAĞLI: “10 KASIM UMUT DOLU BİR DİRENİŞ ADALET VE EMEK MÜCADELESİNİN HİÇ BİTMEYECEK SEMBOLÜDÜR”
Keşan Kent Konseyi Başkanı Dr. Uğur Özdağlı, Türkiye kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 86. yıldönümü nedeniyle anma mesajı yayımladı.
Özdağlı’nın mesajı şöyle: “10 Kasım, sadece bir liderin ölüm yıldönümü olarak değil, onun yarattığı Cumhuriyet ve miras bıraktığı devrimler ile geleceğe yön veren bir rehber olarak anılması gereken bir gündür. Bu tarih, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümsüz fikirlerini, toplumsal ilerleme ve özgürlüğe olan inancını yaşatmak için bir fırsattır. Onu sadece kaybettiğimiz bir kahraman olarak değil, yarattığı Cumhuriyet’in ve özgürlükçü, eşitlikçi devrimlerin arkasındaki gücün temsili olarak anıyoruz.
Atatürk, halkın kendi kaderini tayin etme hakkını eline aldığı bir Türkiye hayal etti. Saltanatın zincirlerinden kurtulan, kendi kaderini yazan, özgür, eşit bir toplum. O, halk için bir Cumhuriyet kurdu; bu Cumhuriyet ise emekçilerin, köylülerin, yoksulların haklarını gözeten, toplumun her kesimine eşit fırsatlar tanıyan bir düzenin temellerini attı. Halkın iktidarı, halkın meclisi, halkın Cumhuriyeti… İşte Atatürk’ün bizlere emanet ettiği bu.
Onun devrimleri, sadece siyasi değil, ekonomik ve sosyal adaleti de sağlama çabasıydı. Emekçinin hakkını, işçinin alın terini kutsayan, kadınların toplumda özgürce yer almasını sağlayan ve eğitimde eşitlikçi bir yaklaşımı savunan bir Türkiye yaratmaya çalıştı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı vererek, toplumun tüm bireylerini toplumsal hayatın içine dahil etti. O, emeğin onurunu savundu, işçinin hak mücadelesine saygı gösterdi ve toplumun her kesimini kucaklayan bir gelecek inşa etmeye çalıştı.
10 Kasım, onun düşüncelerinin ve mücadelesinin bugün de devam etmesi gerektiğini hatırlatan bir gündür. Cumhuriyet’in ruhunu yaşatmak; emekçilerin, yoksulların, hak arayanların, eşitlik isteyenlerin mücadelesini sürdürebilmekle mümkündür. Atatürk’ün mücadelesi, sadece geçmişte kalmış bir tarih değil; bugünün emek, özgürlük ve eşitlik mücadelesine ilham veren bire mirastır. Onun idealleri, toplumcu bir anlayışla kucaklanmalı, halkın hakları için verilen mücadelede rehber olarak alınmalıdır.
Atatürk’ün ideallerine sadakat, toplumsal eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesine olan bağlılığımızla ölçülür. Bu mirası yaşatmak; kapitalist baskılara, toplumsal eşitsizliklere ve sömürüye karşı dimdik ayakta durmakla olur. Onun arzuladığı tam bağımsız, sömürüsüz, eşit bir toplum hayalini gerçekleştirebilmek için mücadele etmek, 10 Kasım’ı gerçek anlamda anlamaktır.
Atatürk devrimleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun ümmet temelli yönetim anlayışından modern, laik ve millet esasına dayanan çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti kurma sürecinin yapı taşlarını oluşturur. Bu devrimler, toplumun her alanında köklü değişimler yaratmış; bireylerin ‘kul’ ya da ‘ümmet’ kimliği yerine ‘vatandaş’ kimliğini kazanmalarını sağlamıştır. Bu dönüşüm, toplumun siyasal ve toplumsal yapısında derin bir değişim yaratarak bireyleri ulusal egemenliğin eşit bireyleri haline getirmiştir.
Atatürk devrimlerinin önemi, Osmanlı’nın geleneksel monarşik ve din temelli yönetim anlayışını terk ederek, halk egemenliğine dayalı modern bir devlet yapısını inşa etmesinde yatmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkesi, ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ anlayışıyla şekillendi. Böylece, Osmanlı döneminde dini bir aidiyete dayanan ‘ümmet’ kimliği, laik bir devlette vatandaşlık temeline dayanan bir ‘millet’ kimliğine dönüştü ve vatandaşlar artık devlete ve topluma karşı eşit haklara sahip bireyler olarak tanındı.
Atatürk devrimlerinin temel taşlarından biri olan laiklik, dini ve devlet işlerinin ayrılması prensibine dayanır. Bu ilke, bireylerin inanç özgürlüğünü güvence altına alarak vatandaşların din temelli değil, hukuk temelli bir düzende yaşamasını sağladı. Böylece herkesin inanç ve yaşam tarzı devlet tarafından eşit şekilde korunarak bireyler bir dinin veya mezhebin temsilcisi olarak değil, kanun önünde eşit vatandaşlar olarak kabul edildi. Laiklik, bireyleri ümmet kimliğinden bağımsızlaştırarak modern vatandaşlık kavramını güçlendirdi.
Atatürk, Türkiye’de çağdaş bir hukuk sisteminin kurulması için şeriata dayalı hukuk düzenini kaldırarak Medeni Kanun gibi laik hukuk sistemini yürürlüğe koydu. Bu reform, toplumdaki her bireyin hukuk önünde eşit kabul edilmesini sağladı ve vatandaşlık haklarını güvence altına aldı. Eğitimde yapılan devrimler de, ümmet toplumundan bağımsız düşünceye ve bilime dayalı bir toplum yapısı oluşturmayı hedefledi. Laik eğitim sistemi, bireyleri daha özgür düşünen, eleştirel ve bağımsız bireyler olarak yetiştirmeyi sağladı.
Atatürk devrimlerinin en önemli yansımalarından biri de kadın hakları alanında oldu. Osmanlı toplumunda kadınlar toplumsal hayatta sınırlı bir role sahipken, Cumhuriyet dönemiyle birlikte kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bu, kadınların da devletin eşit vatandaşları olarak kabul edildiğini gösteren en somut adımlardan biriydi. Kadınlar, artık yalnızca bir ümmetin parçası değil; hakları olan, siyasal ve toplumsal hayata katılabilen birer yurttaş olarak toplumsal alanda kendilerine yer buldu.
Atatürk devrimleri, halkın kendi kaderini tayin etme hakkını esas aldı. Saltanat ve hilafetin kaldırılması, ulusal egemenliğin ve bağımsızlığın temel prensip olarak benimsenmesini sağladı. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte vatandaşlar, ülkenin geleceğini belirleyen bir yapının parçası haline geldi. Bu dönüşüm, bireyleri, kaderleri üzerinde söz sahibi olan bilinçli yurttaşlar olarak toplumsal hayatta aktif hale getirdi.
Sonuç olarak, Atatürk devrimleri, ümmet toplumundan ulus bilincine ve vatandaşlık esasına dayanan bir topluma geçişin yolunu açmıştır. Bu dönüşüm, bireyleri devletin eşit haklara sahip bireyleri olarak tanımlayarak siyasal katılımı, laikliği ve ulusal birliği güçlendirmiştir. Atatürk’ün ümmetten vatandaşlığa geçişle sağladığı bu köklü değişim.modern Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmış ve halkın özgür, eşit, bilinçli bir toplum olarak gelişiminin önünü açmıştır.
Onun devrimlerine ve Cumhuriyetine sahip çıkmak, aslında emeğe, eşitliğe ve adalete olan sarsılmaz bağlılığımızı her daim canlı tutmaktır. Atatürk’ün fikirlerini yaşatmak, bu değerlere olan inancımızı her türlü zorluk, baskı ve adaletsizlik karşısında korumak, savunmak ve güçlendirmektir.
10 Kasım, yalnızca bir anma ya da yas günü değil; aynı zamanda umut dolu bir direniş, adalet ve emek mücadelesinin hiç bitmeyecek bir sembolüdür. Bu tarih, bizlere her zaman dirençle, kararlılıkla ve cesaretle, Cumhuriyet’in değerlerine, insan haklarına ve özgürlüğe sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatır. 10 Kasım, gelecek nesillere aydınlık bir ülke bırakmak için sürdürdüğümüz mücadelede ilham aldığımız bir gün olarak, hafızalarımızda daima diriliğin ve dayanışmanın simgesi olarak yerini almalıdır.”