SİYASAL İSLAM VE ORDU
Siyasal İslam’ın seküler sermayeye karşı takındığı tavır ve odağı neyi nasıl yapacağının da işaretidir aslında. ‘Siyasal İslam’ın temelleri nedir?’ derseniz; sırayla
-özgürlükçü laikliğin yerine sunni İslam’ı kurmak
-tekçi ve erkek egemen toplum yapısını oluşturmak
-farklı kültürleri asimile etmek
-din sınıfı yaratarak, sınıfsal çıkarları bitirmek
-tek adama dayalı sorgulanmayan teokratik devleti inşa etmek.
-devleti global dünya sermayesine teslim etmek ve o pazardan nemalanmak.
Tabi bunları yaparken sadece kendi geleceklerini değil gerici ittifak içinde oluşturdukları mali dinci sermayeyi de olabildiğince palazlandırmak. Bugün neredeyse tüm kritik devlet varlıkları ya varlık fonunda ya da yok pahasına dinci sermayeye peşkeş çekilmeye devam ediyor.
Dinci sermayenin ve siyasal İslam’ın hâlâ en büyük korkusu ordu. Mülakatlarla ve teskere bıraktırmalarla çok geniş bir tarikat insanını ordu içine soktular.Halk kesimlerinin orduya girişlerini mümkün olduğunca engellediler. Askeri okulları tırpanladılar, askeri hastaneleri kapattılar, askeri arazileri yağmalayarak ranta açtılar.
Ama en önemlisi yetişmiş asker gücünü solcu ya da Kemalist diyerek ordudan uzaklaştırdılar. Kurumlara yine liyakatsiz kendi adamlarını yerleştirerek savaş gücümüzün kaybını umursamadılar.
Kendi ekosistemlerini kurmak adına yaptıkları sermaye birikimi sürecinde orduda yenileşmeyi hep en son plana attılar. Düşünsenize tank palet fabrikasını bile 50 milyon dolara kiraladılar ya da ek olarak ne verdilerse. Hava kuvvetlerine neredeyse 25-30 yıldır tek bir modernize yapılmadı. 30-40 yıllık savaş uçağı teknolojileriyle nasıl savaşılacak. Karada Altay tankı rezaletini yarattılar. 4-5 tane prototip yapıldı ama üretime geçemediler. Deniz kuvvetlerine aynı şekilde doğru dürüst yatırım da olmadı. Göstermelik bir sözüm ona uçak gemisi ki aslında sadece bir çıkarma gemisidir başka bir şey yok.
Çok övündükleri İHA ve SIHA olayı bu açıklarımızı kapatmaya yetmiyor maalesef. Ordunun savaşçı kadrolarının tasfiyesi sürekli toprak kayıplarını da gündeme getirdi maalesef. Kıbrıs’ta toprak vermeyi bile düşünüyorlar. Suriye’de 10 dönümlük vatan toprağını koruyamadılar. Ege’de 20 küsur adamızı koruyamadılar. Akdeniz’de kıta sahanlığımız da korkunç kayıplar var. Kıbrıs’ın güneyinde ki doğalgaz kaynaklarından el çektirildik. Ege’de silahsız olması gereken adaların hepsi silahlandırıldı neredeyse. Dedeağaç bölgesi askerden arındırılmış bölgeydi, ABD geldi asker doldurdu, ses çıkaramadık.
Bu süreç hamaset söylemleri ile geçiştirilemezdi elbette. Genç teğmenler olayı aslında vatanını seven ve tüm bu olumsuzlukları gören gençlerin vatan sevgisinin basit bir tezahürüdür kanımca.
Güvenlik analistleri doğu Avrupa’daki çatışmaların ve yeni füze denemelerinin karşısında bizim çaresizliğimizi açıkça ortaya koymaya başladılar. Kıtalar arası füzelere karşı korunmamız yok. Ayrıca korunmaya yönelik yeterli çabamızda yok.
Siyasal İslam orduyu salt kendi egemenliğinin bir koruyucusu yapma derdinde. Kadrolarını tamamen tarikatlardan oluşturmak adına çeşitli varyasyonlar deniyor ama sürecin ülke felaketine gittiğini görmüyor. Kendi ikballeri uğruna ülke emperyallerin parçalama senaryolarına karşı yetersiz kaldığını ya da kalacağını görmüyor.
Bilindiği gibi BOP planı hala devrede, Irak’ı ve Suriye’yi 3 parçaya böldüler. İsrail’in koruma şemsiyesini genişlettiler. BOP başkanları görevlerinden istifa bile edemediler. Hatta ABD başkanında en ağır söylemleri bile yutmak zorunda kaldılar.
Unutmayalım ki sağlam ordusu olmayan ülkeler, sağlam ve bilimsel temeller üzerinde yürüyen ordular karşısında hep başarısız olmuşlardır. Bilimi geri plana atıp liyakatsiz tarikat kadroları ile vatan savunması olmaz. Teknolojiyi en üst düzeyde tutmadan ve uygun kadrolar oluşturmadan savaşılmaz. Savaşçı kadroları sırf sizin siyasal yapınıza uymuyor diye yerine savaşçı kadrolar oluşturmadan tasfiye edilmez, edilemez… Bu ülkenin kılcal damarlarında ülke kurucusunun kanı akıyor hâlâ. Bu kanı kesmeye kalkarsanız, felaketiniz hızlanır sadece. Kişisel hırs ve menfaatler uzun süreli olamıyor işte.
Tarih şahsi menfaatlerini ön planda tuttuğu için emperyallerin maşası haline gelince yıkılan insanların acı sonlarını anlatır ve yazar hep. Demokrasi ve denetlenebilirlik mekanizmalarını yok edemezsiniz. Bu ordu içinde sivil yaşam içinde aynıdır. Emir demiri keser ama zamanımızda o demir kesenin de kalbine iniyor işte.
Uyanan halk yığınlarının önünde engel, siyasal, polisiye tedbirler çare olmuyor artık.
Balonu şişirmeyin efendiler, bu ülke hepimizin. BATARSAK BİLİN Kİ HEPİMİZ BİRLİKTE BATACAĞIZ. Ben şahsen patlayacak bomba gibiyim dostlar, her akşam rakı içmelerim bundan sanırım.
Enseyi çok ta karartmamak lazım galiba. Hâlâ bu ülkede ordumuz var, hâlâ dürüst siyasetçilerimiz var ve hâlâ çok vatansever bir halkımız var. Konu aslında çok uzun.
İyi bir hafta dileklerimle. Maaşlara 1000 lira zam yapılacakmış emeklilere; şimdi bunu tartışalım. Karın doymadan ülke meseleleri de anlamsız kalıyor bazen.