TRAKYA’YA KIYMAYIN EFENDİLER!
Öncelikle tüm okurların Zafer Bayramını kutlarım. Daha önce de paylaşmıştım. Trakya can çekişiyor yani ölüm döşeğinde. Bunu ben değil bilim insanları söylüyor. Yılların yanlış sanayileşme politikaları ile mahvolan verimli tarım alanlarının yanında halk sağlığı da ciddi tehdit altında. Bu yetmiyormuş gibi Çerkezköy ve Vize’ye yapılması planlanan termik santraller (her ne kadar askıya alındığı söylense de), İğneada için düşünülen nükleer santral, Kıyıköy Türk Akımı boru hattı, Saros’un doğal güzelliğini bozan taş ve kalker ocaklarından sonra şimdi de yapılması planlanan FSRU iskele ve boru hattı Trakya’nın fişini çekmek anlamına gelmektedir.
Trakya Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip bölgesidir. Trakya Türkiye’de üretilen ayçiçeğin %70’ini, çeltiğin %60’ını, buğdayın %10’unu ve bio-dizel üretiminde kullanılan kanola bitkisinin %76’sını tek başına gerçekleştirmektedir. Ayrıca Hamitabat doğalgaz çevrim santrali İstanbul dahil tüm Trakya’nın enerji ihtiyacını karşılamaktadır.
Ergene Nehri, Istranca dağlarında doğup Meriç Nehri ile birleşip Saros’ta denize dökülen ve 280 km uzunluğunda bir nehirdir. Geçmişte Trakya tarımının can damarı olup bugün ise 4. derecede kirli su sınıfındadır (yani zehirlidir) ve kullanılması halk sağlığı açısından son derece zararlı su kategorisindedir. Çevresindeki irili ufaklı yaklaşık 2000 sanayi tesisi hiçbir kimyasal arıtma yapmadan atık sularını hunharca Ergene’ye bırakmaktadırlar. Ağır metallerle kirlenen bu nehir sadece tarım alanları için değil, hava ve yeraltı suları için de büyük kirletici konumundadır ve halk sağlığı için en büyük tehdittir. Her gün 330 bin metreküp atık su arıtılmadan nehre boşaltılmaktadır. Günümüzde Trakya’da her yıl 3000 yeni kanser vakası görülmektedir ve kanser yüzünden ölüm oranları açısından Tekirdağ ve Kırklareli Türkiye’de ilk üç arasındadırlar. Bu iki ilimizde her 4 ölümden biri kanser yüzünden olmaktadır. 2011-2016 yılları arasında sağlık bakanlığı Türkiye’de kanser vakalarının en yüksek olduğu Ergene havzası, Kocaeli Dilovası ve Antalya Kumluca için bir araştırma başlattı. Bu araştırmanın amacı bu bölgelerdeki kanser hastalıkları ile çevresel ortamdaki kanserojen madde kirliliği arasında ilişki olup olmadığının ortaya çıkarılmasına yönelikti. Yani bu bölgelerdeki solunan hava, tüketilen su ve gıdaların kanserojen madde içeren kimyasal kirlenmeden etkilenip etkilenmediğine yönelikti. Araştırma 2015 yılında tamamlanmasına rağmen sonuçları yayınlanmamakta ve halktan gizlenmektedir. Bu konuda Sağlık Bakanlığı alenen suç işlemektedir. Bu rapora dayanarak hazırlanan ve 2018 Nisan ayında Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan yazı dizisi felaketin büyüklüğünü ortaya koymaktaydı. (Bu rapora temel oluşturan verileri 15 Nisan 2018 ‘de başlayan dört bölümlük yazı dizisinde yayınlayan Bülent Şık halen yayınlanması yasak bilgileri paylaştığı gerekçesiyle yargılanmaktadır. Bülent Şık araştırmayı yapan ve raporu hazırlayan ekip içerisinde yer almıştır. 2016 yılında Barış Bildirisine imza attığı için KHK ile hem Akdeniz Üniversitesindeki görevine son verilmiş, hem de araştırma ekibinden çıkarılmıştır. 26 Eylül 2019’da yeni duruşması görülecektir.) İlgili devlet kurumları acil durum planı hazırlayıp tedbir almak yerine olayın üstünü örtmeye çalışmaktadır. Ergene nehrinin temizlenmesine yönelik Marmara Denizine derin deşarj projesi geliştirilmiş olmasına rağmen bu proje havzayı kurtarmaya katkı vermeyeceği gibi zaten can çekişmekte olan Marmara Denizini de tamamen öldürecektir. Tek çare Ergene’ye atık su deşarj eden tüm tesislerin kimyasal arıtma yapmaları ve bunun sıkı denetiminin sağlanmasıdır.
Zaten çevre ve sağlık sorunlarının üst noktada olduğu bölgede bir taraftan da termik santral projeleri geliştirilmektedir. (Her ne kadar Çerkezköy ve Vize için düşünülen projelerin olumsuz ÇED raporu ile durdurulduğu söylense de bir anda yeniden karşımıza çıkmaları muhtemeldir.) Termik santral olgusu yaratacağı çevresel kirlenme ile Trakya’da tarımı tamamen bitireceği gibi zaten sağlık açısından Türkiye’nin en sorunlu bölgesini yaşanmaz hale getirecektir. Üstüne bir de İğneada’ya planlanan nükleer santral yapımı ve Rus doğalgazını Türkiye’ye ulaştıracak Kıyıköy’e düşünülen Türk Akımı Projesi bölgedeki eşsiz Longoz ormanlarının yok olması tehdidini oluşturmaktadır. Hem nükleer tehlike hem de karada yapılacak yol, hat ve inşaat çalışmaları bölgenin ruhuna fatiha okutacaktır. Ayrıca tüm Trakya’daki taş ve kalker ocakları bölgede onarılmaz tahribatlara devam etmektedir.
Tüm bu felaketler yetmiyormuş gibi Saros Körfezi için planlanan Sazlıdere FSRU Liman ve boru hattı projesi ile tüy dikmeye çalışıyorlar. Sazlıdere’ye yapılacak büyük iskele ile yüksek tonajlı gemilerin LNG (sıvılaştırılmış doğal gaz) taşımaları ve karadan yapılacak boru hattı ile bunun Mahmutköy’e yapılacak depolama tesislerine pompalanması amaçlanmaktadır. Bölge Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim bölgesidir. Birinci derece deprem bölgesi olduğu için büyük risk taşımaktadır. Hem SİT alanıdır hem de özel çevre koruma alanına bitişiktir. Bu proje Saros körfezinde doğal yaşamı, dolayısıyla balıkçılık ve turizmi bitirecek, deniz dibini balçığa dönüştürecek bir projedir. Oluşturacağı doğa tahribatı da cabasıdır. Proje için olumlu ÇED raporu ardından Trakya Platformu tarafından iptal davası açıldığını da belirtelim.
Evet beyler, hanımlar; Trakya gerçekten can çekişmektedir. Bazı STK’lar öncülüğünde duyarlı bazı yurttaşlar dışında halkta yaratılan farkındalık oldukça yetersizdir. Siyasi partilerin ve bölge milletvekillerinin konuya duyarsızlığı ya da düşük perdeden dillendirmeleri ise affedilir gibi değildir. Plansız sanayileşme, çevre kirlenmesine önlem almama, Ergene’nin sanayi atıkları ile kirletilmesi ve toksik bir nehir haline gelmesi ile Meriç nehrinden Ege’ye zehir akmaktadır. Bu havzada solunan hava, içilen su ve üretilen tüm tarım ürünleri de bu kimyasal, kanserojen kirlenmeden etkilenmektedir. Bu yüzden Trakya Türkiye’de en çok kanser vakalarının görüldüğü bölge olmuştur. Araştırmalar Trakya halkının %90’nın kanser hastalığı riski ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Bu yetmezmiş gibi, termik santraller, nükleer santral, FSRU projesi ve çoğu yasa dışı taş, kalker ve kil ocakları ile Trakya iyice yaşanmaz hale getirilmektedir. Bu projeler usulsüz ÇED raporları ve yürürlükteki çevre koruma kanunları ihlal edilerek hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bundan sonraki süreçte Sağlık Bakanlığı yapılan araştırma sonuçlarını acilen paylaşmalı, gerekli tedbirlerin alınması sağlanarak tüm çabalar Trakya’yı daha fazla tahrip etmek yerine oluşan hasarları gidermek üzerine olmalıdır. Velhasıl, TRAKYA’YA DAHA FAZLA KIYMAYIN EFENDİLER!
Sözün Özü: Belki milli servetlere ve halkın sağlığına kıyarak günü kurtarırsınız ancak GELECEĞİ YOK EDERSİNİZ.